Brachial plexus. Öyle diyorlardı atalarına. O büyük
soyağacından gelmiş, kökeni buralara dayanan 5 kardeşten biriydi. Anne tarafı
radix medialis (C8,T1); baba tarafı radix lateralis (C5,C6,C7) idi. O yüzdendi bütün
haşmeti; çünkü bütün dedelerinin kanını taşıyordu. Ama sonraları öğrenecekti; aslında
bu görkemli soyunun ona büyük sorumluluklar vereceğini.
Yuvarlak olmayan, düz ve iki yüzü bulunan bir dünyada hayata
gözlerini açtı. Bu dünya “Üst ekstremite” olarak anılırdı. Hayata geldiği yer
tam olarak bu dünyanın kapısıydı, “Fossa axillaris”. Öyle ya kaderinde bütün
dünyayı gezmek vardı. O yüzdendi, Yaratıcı onu dünyanın girişinde kaderini
başlattı. Önünde upuzun, kıpkırmızı dağlarla çevrilmiş, kimi zaman vadiye
açılan kimi zaman daracık, alçak mağaralardan geçen yol vardı. Tehlikelerle
dolu bir yoldu. Ama bu onu korkutamazdı. Diğer kardeşleri kadar cesur
olmalıydı. Görevi dünyanın en uzak noktasına kadar uzanıyordu. Kardeşlerinin de
bir o kadar zorlu görevleri vardı. Ataları bu görevde başarılı olmaları için
bütün hayatlarını bu beş kardeş için feda etmişti. Beş kardeş bu ata yadigarı
görev yolculuklarına başlamadan önce bir daha birbirlerini hiç
göremeyeceklerini biliyorlardı. Ama her biri görevini layıkıyla yerine getirmek
için ant içti. Bu kardeşlerin sayesinde dünya canlanmış olacaktı. Bu kardeşler atalarının
son temsilcileri oldukları için “Terminal sinirler” olarak anıldılar. Ve hiçbir
zaman onların bu dünyaya katkısı unutulmadı.
Fossa axillaris, doğduğu şehir, büyük bir nehire ev
sahipliği yapıyordu. Arteria axillaris. Diğer kardeşlerinden farklı olarak o
nehrin tam üzerinde dünyaya geldi. Dünya için bu beş kardeş ne kadar önemliyse
işte bu nehirde bir o kadar önemliydi. O yüzden Yaratıcı bu kardeşlere bu büyük
nehirden doğacak olan diğer küçük nehirleri kardeşlerin kendilerine kılavuz
edinmesini sağladı. Ancak asi kardeşlerden biri bunu yapmadı, “Nervus musculocutaneus”.
Onun hikayesi ise başlı başına farklı bir serüvendi.
Nitekim bizimki bu kılavuzluğu önemsedi ve diğer kardeşi “Nervus
ulnaris” ile birlikte en büyük nehir olan arteria axillaris’i takip etmeye
başladılar. Daha nehri yeni takip etmeye başlamışlardı ki geriye dönüp
baktıklarında şehirlerinin ne kadar güzel ve yumuşacık yağ dokuları ile
örtüldüğüne şahit oldular. Bu yağ dokuları fossa axillaris’i hep korumuştu ve
korumaya devam edecekti. Artık fossa axillaris’in sınırına gelmişlerdi. Bunu
çok rahat fark ettiler; çünkü hemen önlerinde büyük ihtişamlı büyük musculus
pectoralis major’un alt kenarını görebiliyorlardı. Arkalarında ise dönerek
uzandığı için musculus teres major olarak anılan dağın alt kenarını
görüyorlardı. Bu dağlar gibi diğer dağlar da dünyanın temel varlık nedeniydi, “Hareket”.
İşte kardeşlerin en önemli görevlerinden biri bu dağları delecek oklar atarak;
taa en derin noktalarına kadar bu dağların içlerine kadar onları canlandırmak
ve hareketlerini sağlamaktı. Bu dağlara halk “Musculus” adı vermişti. Çünkü bu
dağlar bir küçük fare kadar hareketli olmalıydılar. Bu dünyanın canlılığı için
oldukça önemliydi.
Dünyaları yukarıdan aşağı doğru uzanıyordu. Bu nedenle
yolculukları hep aşağı doğru olacaktı. Önlerinde ve arkalarında gördükleri
dağların alt kenarlarından geçtikten sonra artık şehirlerini geride bırakmış olacaklardı.
Bu iki dağın hareketlenmesi için kuzenleri daha önce görevlerini başarıyla
yerine getirmişti. Bu dağlar onların görevi değildi. Zaten kardeşlerin
görevleri dünyanın çok daha aşağılarındaydı. Bu daha zorluydu ve onlardan sonra
bu görevi üstlenen olmayacaktı.
Bu iki kardeş artık şehirlerini geride bırakmış. Bambaşka
bir diyara gelmiş oldular. Burası “Brachium”du. Takip ettikleri nehirde adını “A.
brachialis” olarak değiştirmişti. Bizimki a. brachialis’in dış yanında; n.
ulnaris ise nehrin iç yanında ilerliyordu. Derken bizimki laterale baktığında
kocaman dağları, m. biceps brachii ve m. brachialis’i gördü. Burayı asi kardeşi
canlandıracaktı. Bu onun göreviydi. Kardeşini merak etti. Başarabilmiş miydi?
Çok geçmeden a. brachialis’in medialinde bulunan kardeşi n.
ulnaris’e baktı. N. ulnaris durdu. A. brachialis’den küçük bir nehir dalı çıkmıştı.
Neden sonra bizimki anladı. Artık bu kardeşini son görüşüydü. N. ulnaris bu
küçük nehir dalını takip etmeliydi. Bu nehir dalının adı a. collateralis
ulnaris superior’du. N. ulnaris önüne baktığında kocaman bir duvar gördü. Bu
duvar sadece önünde değil; gideceği yolun üzerinde de vardı ve toprağa sıkıca
tutunuyordu. Bu toprağın adı nesiller boyunca “Humerus” olarak bilinirdi. Duvar
ise dünyanın ön ve arka yüzünün ayrımını sağlayan iki yapıdan biri olan “Septum
intermusculare mediale” idi. N. ulnaris’in serüveni bundan sonra kardeşinkinden
çok farklı olacaktı.
N. ulnaris gözden kaybolunca bizimki a. brachialis’in
üzerinden kocaman bir atlayış yaparak nehrin medial tarafına geçti. Şimdi
kardeşinin olması gereken yerde o vardı. Artık yalnız başınaydı. Kardeşi
dünyanın arka yüzüne geçmişti. Kafası karışmıştı. Kardeşi n. ulnaris’in de
dünyanın ön yüzünde görevi vardı. Neden kendisi ile birlikte gelmemiş; aksine dünyanın
arka yüzüne geçmişti? Bu sırada nehir
sağlı, sollu birçok musküler dallar veriyordu, dağların beslenmesi için. Öyle
bir yerdeydi ki şimdi altındaki sert toprağı hissedebiliyordu. Burası “Supracondylar”
bölgeydi. Tehlikeli bir yerdi. Neyse ki kardeşi n. ulnaris az önce ayrılmıştı
da bu tehlikeden kurtulmuştu. Ama kardeşini bekleyen başka tehlikeler olduğunu
bilmiyordu.
Bizimkinin tam nehrin üzerinden sıçraması sırasında m.
biceps brachii ile m. brachialis dağlarının lateralinden ve bu iki dağın arasından
zorlu bir çıkış başarmıştı asi kardeş. Hiçbir nehri kendine kılavuz edinmemiş
asi kardeş oldukça başarılı bir şekilde görevini yerine getiriyordu. Ama
bizimki hala görev yerine dahi ulaşamamıştı.
Lateralinde a. brachialis ve kocaman m. biceps brachii dağı
uzanıyordu. Ama artık arkasında bulunan a. brachialis dağını hissediyordu.
Görev yerine yaklaştığını hissetti. Biraz ilerleyince medialine doğru baktı.
Toprak adeta göğe yükseliyordu. Büyük bir ihtişamı vardı. Bu yüksekçe konumundan
dolayı bu toprağa “Epicondylus medialis” adı verilmişti. Üzerinden neredeyse
onlarca dağ buradan başlayıp aşağı doğru uzanıyordu. Anladı. Bu ona daha önce
Yaratıcısı tarafından kendisine emredilen ilk görevinin sinyalleriydi. Aşağıda
kocaman bir vadi vardı, “Fossa cubitalis”.
Sırt tarafında bulunan m. brachialis bu vadinin tabanını
oluşturuyordu. Vadinin göğü müthiş parlak, sedef renkli, geniş bir dağ ile
örtülmüştü. Bu beyaz dağa m. biceps bracii’nin devamı olmasından ve genişçe
yayılmasından dolayı “Aponeurosis bicipitalis” adı verilmişti. Vadinin
lateralinde önemli bir dağ uzanıyordu. Bu dağın adı “M. brachioradialis” idi. Bu
dağı görünce aklına en büyük kardeşi gelmişti, “N. radialis”. Beş kardeşten en
çok sorumluluk alan oydu. Öyle olur ya hep ailenin ilk çocuğu daha çok
sorumluluk alır. O da böyleydi. Fiziken de diğer kardeşlere göre daha kalındı.
Bu zor işler için biçilmiş kaftandı. Bu dağ büyük kardeşin göreviydi.
Vadinin medialine baktığında diğer dağlardan çok farklı bir
fonksiyonu olan dağı görmüştü. Heyecanlanıyordu. Görevini layıkıyla yerine
getirmek için sabırsızlanıyordu. Bu onun ilk görevi olacaktı, “M. pronotor
teres”. “Radius” adı verilen toprağa inanılmaz derecede tutunuyordu. Ve bunu
yapmak için epicondylus medialis’den oblik olarak uzanıyordu. Bir anda cesaret
bizimkinin damarlarında akmaya başlamıştı. Artık oldukça kararlı ve görevine
odaklanmıştı. İşte şimdi görevine başlıyordu:
- · Fosa cubitalis’e, a. brahialis’in medialinde olacak şeklide ihtişamlı bir giriş yaptı.
- · Hemen m. pronor teres’e birkaç ok attı (dal verdi). Onu inerve etti. Artık “Antebrachium” adı verilen bölgeye gelmişti.
- · M. pronotor teres’in ikinci başını gördü (caput ulnare). Caput ulnare’nin medialinden geçti. Böylece m. pronotor teres’in iki başı arasından geçmiş oldu. Bu sırada a. brachialis iki dala ayrıldı. Bizimki iki başın arasından geçtikten sonra a. ulnaris’in üzerinden geçip laterale doğru seyretti. Bu sırada a. ulnaris kendisine yardımcı olması için bizimkine eşlik edecek a. comitans nervi mediani’yi verdi.
- · Arter yardımını alması ile birlikte bizimki hemen n. interosseus anterior adı verilen; adı tarihe geçen bir vuruş yaptı. Kendisi artık m. flexor carpi radialis, m. palmaris longus ve m. flexor digitorum superficialis adı verilen dağları canlandırdıkça;
- · Yaptığı vuruş ise m.flexor digitorum superficialis altından geçerek; m. flexor digitorum profundus’un 2. ve 3. parmaklara giden kısmını ve m. flexor pollicis longus, m. pronotor quadratus’u inerve ediyordu. En sonunda n. interosseus anterior, toprakların kesişiminde bulunan art. radiocarpea’yı inerve ederek sonlanıyordu. Bu seyri boyunca n. interosseus anterior aynı isimli artere eşlik etmişti.
- · Bizimki kararlı bir şekilde seyrine devam etti ve hemen gökte bulunan fasyayı delen yüzeyel bir atış yaptı. Bu atış tarihe ramus palmaris nervi mediani olarak geçecekti. Ve karpal tünel sendromlarında bu dal etkilenmediği için hastalar hiçbir zaman avuçta oluşan bir duyu kaybı veya ağrıdan şikayet etmeyecekti.
- · Bütün risklere rağmen bizimki sıkışık bir mağara olan karpal tünelden geçti. Burada eğer sıkışırsa cerrahların bu tüneli rahatlatmak için tünelin çatısını oluşturan lig. transversum palmaris’i keseceğini gayet iyi biliyordu.
- · Hemen sonra dünyanın en uzak bölgesi olan “Manus”a gelmişti. Büyük thenar kompartmanın altından geçti. Neden sonra buradaki dağları canlandırması gerektiğini anladı. Hemen geriye doğru bir atış yaptı. O yüzden bu geriye doğru olan atış r. recurrens nervi mediani olarak anıldı.
- · Durdu. Yorulmuştu. Artık sona yaklaştığını biliyordu. Son atışını yapacaktı. Öyle bir atış olacaktı ki bu, önünde duran birinci ve ikinci m. lumbricalis’leri canlandıracak ve parmakların duyusunu sağlayacaktı. Aynı anda üç atış yaptı. Bu atışların her biri n. digitalis palmaris communis olarak adlandırıldı. Bir tane daha vardı bu n. digitalis palmaris communis’den. N.digitalis palmaris communis IV çok sevdiği kardeşi n. ulnaris’in atışı olacaktı. İki kardeş arasında ki bu görev paylaşımı öyle duygusal ki çoğu kez üçüncü ve dördüncü n. digitalis palmaris communis’ler birbirine bağlanır. Böylece 4. parmağı bu iki kardeş birlikte inerve eder.
- · Bizimkinin bu her bir n. digitalis palmaris communis’i iki dala ayrılır. Ve n. digitalis palmaris propria’lar olarak devam eder. Öyle ki bu n. digitalis palmaris propria’lar sadece parmakların palmar yüzünü değil aynı zamanda r. dorsalis dallarını da vererek proksimal falankslara kadar parmakların dorsal deri yüzeyini de besler. Böylece bizimkinin atışları hiç görmediği büyük kardeşi n. radialis’in atışları ile parmak sırtında buluşur ve tanışır.
İşte bizimki bu fedakar yolculuğa asi kardeşi n.
musculocutaneus ve küçük kardeşi n. ulnaris arasında başladığı için ona “Nervus
Medianus” adı verildi. Yani “Ortanca sinir”. Görevini layıkıyla yerine getirdi.
Kendisini hiç görmesek de görevlerini bilmek bizim boynumuzun borcudur. Öyle ki
bu ortanca sinir zedelenirse neler olacağına sonraki yazımızdan bakabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder